Her kahve çekirdeği geldiği toprağın izlerini taşır; ve bazı topraklar, bu izleri daha derin, daha şiirsel ve daha unutulmaz şekilde sunar.
Peru’nun serin And dağlarından Kolombiya’nın sisli vadilerine, oradan Etiyopya’nın güneşte kavrulmuş, hikâye dolu yaylalarına kadar uzanan bir iz...
Espresso, İtalya’da 20. yüzyıl
başlarında modern hayatın hızına yetişebilmek için icat edilmiş bir kahve formudur. Adı "hızlı" anlamına gelse de, içinde yavaşlığın, sabrın ve titizliğin derin izleri vardır. İnce öğütülmüş kahve, yüksek basınçla kısa sürede demlenir. Ortaya çıkan yoğun sıvı, hem aromatik açıdan zengindir hem de içinde binlerce hikâyeyi saklayan bir çekirdektir.
Ancak espresso'nun kalitesini belirleyen asıl unsur, kullanılan çekirdeğin doğduğu topraktır. İşte tam bu noktada Lhardy için Peru, Kolombiya ve Etiyopya devreye girer. Üç farklı kıta, üç farklı kültür ama kahve söz konusu olduğunda, üç ortak dil.
Peru: Sessizliğin İçinde Yetişen Asidite
Peru, And dağlarının eteklerinde, yükseklikle güçlenen, sabah sisiyle olgunlaşan kahve ağaçlarıyla doludur. Burada kahve, doğayla yapılan bir antlaşmadır. Her sezon, doğanın ritmiyle şekillenir. Buradaki Arabica çekirdekleri, espressoya çarpıcı bir asidite ve temiz, limonumsu bir son tat bırakır.
Peru kahvesiyle hazırlanan bir espresso, başta biraz çekingen gelir insana. Yoğun ama ölçülüdür. Tıpkı And dağlarının sessizliği gibi… Ancak dikkatli bir damağa açıldığında, içinde narenciye tonlarından bitter çikolataya kadar uzanan bir yelpazeyle konuşmaya başlar. Bu, sadeliğin içinde gizlenmiş özel bir andır.
Kolombiya: Dengenin Ustalığı
Kolombiya kahvesi, kahve dünyasında bir standarttır. Burada kahve tarımı bir geçim kaynağından öte, kültürel bir mirastır. Her çiftçi, toprağı bir enstrüman gibi çalar; kahve çekirdeği bu melodinin notası olur.
Kolombiya’dan gelen çekirdeklerle hazırlanan bir espresso, zarif bir denge sunar. Hafif meyvemsi, karamelsi ve fındıksı notaların dans ettiği bir fincandır bu. Yoğun ama dengelidir. Ne aşırı asidik, ne fazla gövdeli… Bir köprü gibidir; farklı damaklara aynı anda ulaşabilen nadir kahvelerdendir.
Bir Kolombiya espressosu içtiğinizde, sanki sisli dağ yollarında bir sabah yürüyüşüne çıkmış gibi olursunuz. Tazedir, canlıdır ve yavaş yavaş açılan bir hikâyeye benzer.
Etiyopya: Kökenin Şiiri
Espresso’nun özüne en derin katkıyı sunan ülke belki de Etiyopya’dır. Çünkü kahvenin doğduğu topraklar burasıdır. Etiyopya kahvesi, genellikle yıkanmış yöntemle işlenir ve floral, narenciye, bazen de üzüm notalarıyla karakterize olur.
Bir Etiyopya espressosu içtiğinizde, alışılmışın dışında bir deneyim yaşarsınız. Damakta yasemin, bergamot ya da hafif fermente meyveler dolaşır. Yoğunluk burada yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda duygusaldır. Bu espresso, bir zamanlar keçilerin kahve ağaçlarıyla dans ettiği efsanelerin yankısı gibidir.
Etiyopya kahvesi, espressoya bambaşka bir ruh üfler: Doğayla iç içe, biraz başına buyruk ama her zaman büyüleyici.
Son Yudumda Espresso Bir Yorumdur
Espresso, kahvenin belki en minimalist ama en karakterli formudur. Ve bu karakter, Peru’nun sakinliğiyle zarifleşir, Kolombiya’nın dengesiyle olgunlaşır, Etiyopya’nın kökleriyle derinleşir.
Bugün bir fincan espresso, aslında yalnızca kahve değildir. Latin Amerika’dan Afrika’ya, tropik yağmurlardan dağ sislerine, yüzyıllık tarım geleneklerinden modern makine mühendisliğine uzanan bir hikâyenin son cümlesidir.
Ve belki de espresso'nun en büyüleyici tarafı budur. Her yudum, bir kıtanın, bir kültürün, bir insanın emeğini taşır. Konsantre, yoğun ve dürüst bir biçimdedir.